|
Ülkedeki bütün okullu çocuklar aynı tatlı üniformaları giyiyorlar |
…hiç aramanız gerekmeyecek; daha gözbebekleriniz Karayip
güneşiyle tanışmadan başlayacak müzik: el pan, el pan, panadeerooooo. Sabahın erken saatlerinde bisikletiyle
sokakları gezen ekmek satıcısının sesindeki melodi daha sonra yerini
bisiklet-taksilerden yükselen reggaeton müziğine, devlet binasının avlusunda
bir genç kadının çaldığı arpın tınılarına, dans okulundan çıkan çocukların
cıvıltısına, öğleden sonra casa de la trovalardan yükselen gitar seslerine ve
akşamları salsanın ateşli ritimlerine bırakacak. Ve yapabileceğiniz en iyi şey
her zaman müziği takip etmek, çünkü müzik sizi hiçbir zaman yanıltmayacak…
|
Jose ve Maria Küba müzikleri eşliğinde mojitolarını yudumlarken. Anne ve babamın isimlerini yerlilere öğretmeye çalışmak yerine onlara yerel isim seçtik. |
|
En yaygın ulaşım araçlarından bisiklet taksi |
|
Küba'nın en ünlü karelerinden, Havana'da Katedral Meydanı |
|
Küba'da İsa da yerel halka uyum sağlayıp melez olmuş |
…aynı insanları gibi. Evet, turistik şehirlerin
merkezlerinde kendinizi yürüyen bir ATM gibi hissedebilirsiniz zaman zaman;
herkes size bir şey satmaya çalışacak: restoran, taksi, puro, pansiyon, tur vs.
Ancak “no, gracias” kadar basit ve kısa bir cümle yeterli onları uzak tutmaya.
Ve insanların geri kalanı her zaman istekli sizinle koyu bir muhabbete girmeye.
Şikayetlerini bile o bembeyaz dişlerini sergiledikleri gülüşleriyle dile
getiriyorlar. Stres henüz icat edilmemiş buralarda. Ne bir şiddet ne bir
kavgaya denk gelemezsiniz bu ada topraklarında, tabii domino oynayan amcalarla
takılmıyorsanız. Domino ciddi mesele nihayetinde, insan sabrını kaybedebiliyor
yeri geldiğinde. İnsanların bu rahatlığı sohbetle sınırlı kalmıyor tabii, işten
eve gündelik hayatın her anında hissettiriyor kendini. Biraz ada insanı olmanın
verdiği rehavet belki, pek çokça da komünizmin bilindik tembelliği uzun
kuyruklar olarak somutlaşıp çıkıyor karşınıza. Yumurta mı alacaktınız, sıra,
kasap, sıra, otobüs bileti, sıra, dondurma, sıra, postane, sıra, aceleniz neden
ki…
|
Ne politika ne ekonomi domino kadar heyecanlandıramaz bu amcaları |
|
Bir kadın ve bebeğinin mezarı şifa dileyen insanların akın ettiği bir yatıra dönüşmüş |
|
Sıra sıra mezarlar |
…geldiğiniz yerin aceleciliğini beraberinizde getirdiyseniz yapabileceğiniz
en iyi şey kendinize hemen bir mojito ısmarlamak ve alacağınız her yudumda bu
toprakların özünü taşıyan şeker kamışından yapılmış bu içkinin sizi dingin bir
ada insanına dönüştürmesine izin vermek.
Veya Viñales’in tatlı anaslarıyla yapılmış piñacolada olabilir
seçiminiz. Bisikletle doğayı keşfe
çıkmışsınız, yol kenarında bir mola veriyorsunuz ve bir Kübalı sizin için ağaca
tırmanıp taze hindistan cevizi koparıyor, palasıyla kırdığı hindistan cevizinin
içine çantanızda taşıdığınız romdan biraz ekleyin ve yerlilerin coco loco adını
verdikleri bu içki adının hakkını vererek sizi mutluluktan deliye çevirsin. Tabii
Roma’da Romalılar gibi davranmak gerek derseniz bunların hiçbiri size göre
değil. Birayı sabah dokuz on gibi kahve niyetine içmeye başlayıp günü sek romla
bitirmeniz gerek. Ama unutmayın, aceleniz
yok, yedi yıl varilde bekledi bu rom size ulaşmak için; ve üç yıl kurutuldu yan
masada ucunu kahvesine batırıp yakan amcanın içtiği puronun tütünü. Sen de yakmalısın bir tane. Yolda tanıştığın
güzel insanlarla yudumlarken içkini bir terasta gurup vakti, üflemelisin
dumanını önünde bütün görkemiyle duran kilisenin çatısındaki melek figürüne
karşı. Veya bitirmişsin ısmarladığın birbirinden eşsiz deniz ürünlerini,
kahveni de söylemişsin, bir de puro istemeyi unutma garsondan. Getirdiği sedir
ağacından kutudan seç dilediğini, ama hemen alıp yakıyım deme, unuttun mu ya,
acele yok. Yaslan arkana, bırak teniyle uyumlu puroyu alsın eline garson,
kessin bir ucunu. Çakmakla yavaş yavaş, çevire çevire yaksın bir ucunu, sonra
koluyla havada birkaç kez çevirip sağlasın yanmasını tütünün. Sonra yine çakmak
yine kol hareketi, ve bir kez daha. Şimdi hazır puron sana, çıkarabilirsin
keyfini…
|
Santiago de Cuba'da günbatımı |
|
Kurutulmak için asılan puro yaprakları |
|
Usta hünerli ellerini konuşturuyor |
|
Üç günde beş şişe. Tanıştığımızda başlarına geleceklerden habersizlerdi! |
…ama sanma ki bu keyfi her Kübalı seninle paylaşabiliyor.
Senelerce ambargoyla yaşadı bu insanlar, ne ürettiklerini rahatça yurtdışına
satabildiler, ne de temel ihtiyaçlarını ithal edebildiler. Dış destek olmadan
sürdüremedikleri ekonomilerinde desteğin kesildiği yıllarda her Kübalının
ortalama 10 kilo verdiği dönemler yaşadılar. Ve bu yoksunluk (yoksulluktan
ziyade) yeni neslin ideolojisini (veya –sizliğini) şekillendirmiş. Her ülkede
olduğu üzere nesilden nesle sönmüş devrim ateşi. Fidel’i destekleyen birini
bulamazsınız pek yeni nesilde, Che’yi belki. Fidel’den ziyade turizm bir kurtarıcı olarak
görülüyor şu anda ülkede ve hummalı bir restorasyon çalışması var her
yerde. Zamanda donup kalmış yapıların
üzerindeki tozlu örtüler kaldırılıyor birer birer ve ortaya çıkan şaşaa yan
bina sakinlerinin basit yaşam koşullarıyla bir tezatlık oluşturuyor. İki ayrı dünya oluşmaya başlıyor yavaş yavaş,
turistler için makyajlanmış bir Küba ve her zaman açık bıraktıkları kapı ve
pencereler sayesinde bütün çıplaklığıyla önünüzde duran, Kübalıların sade
hayatları…
|
Devrimin ilk günlerinden bir kare: Che, Fidel, Camilo |
|
Kapitalizm canavarını betimleyen bir duvar resmi |
|
Che ve Çocuk heykeli |
…hayatları makyajsız olabilir ama kadınları asla. Her sokakta
bir bakkal bulamazsınız belki ama bir manikürcü mutlaka. Kişiliklerinin
renkliliğini yansıtıyor her renkten tırnakları ve makyajları. File çorap ve
geniş göğüs dekolteleriyle de sergiliyorlar bütün dişiliklerini sokaklarda.
Kübalı erkekler de buna kayıtsız kalmıyor tabii, ıslıklar, komplimanlar havada
uçuşuyor. Flörtleşmek ekmek ve su kadar hayatın bir parçası Kübalılarda. Sizli
bizli cümleleri unutun, hayatım ve aşkım cümlenin olmazsa olmazları burada. Bu
sıcaklıklarına birbirlerini selamlarken de tanık oluyorsunuz. Birbirlerine tek
yanaktan iki, üç, dört kez sesli ve uzatarak verdikleri öpücüklere imrenmemek
elde değil. Tabii böyle bir çalımla sokakta gezen her kadının bir süper model
fiziğine sahip olduğunu da düşünmeyin. Kadınından erkeğine böylesine kallavi
göbekli bir halk zor bulunur. Günlük su ihtiyaçlarını biradan karşıladıkları
için olsa gerek görkemli göbekleri süslüyor sokakları. Ve bıyıkları
kadınların!! Bir ergen erkeğinkinden daha gür, daha siyah ve daha uzun bıyıklı
kadınlar görebilirsiniz Küba’da. Kişiliklerinin rahatlığı görünüşlerine de
yansıyor bazılarında…
|
Üç silahşörler |
|
Hatçikle İsa özel bir anı paylaşırken |
|
Romeo ve Juliet bu akşam gösterime giriyor!! |
|
Heykeltraş atölyesi |
…ve bu rahatlığı oturdukları yere de taşımışlar sallanan
sandalyelerle. Her evin demirbaş listesinde ilk sırayı alıyor sallanan
sandalyeler. Her tarz ve çeşidiyle karşılaşmak mümkün bu sandalyelerin:
ahşabından metaline, hasırından plastiğine, eski veya yeni bir sallanan
sandalye müzesi ülke. Evlerindeki bu rahatı yolculuk ederken aramıyor ancak
insanlar. Bir Kübalı gibi seyahat etmek isterseniz içine banklar monte edilmiş
bir kamyon kasasında bulacaksınız kendinizi. Yolculuğun biraz daha uzun
sürmesini önemsemeyin çünkü kucağında horozuyla yolculuk eden adamın yanında
purosunu tüttüren bir başkasıyla hararetli muhabbetiyle, okul çıkışı doluşan
lise öğrencilerinin yüksek sesle çaldıkları müzikle, bütün sarsıntıya rağmen
kucağında büyük bir titizlikle yaş pasta taşıyan amcayla, her durakta binip
inen yiyecek satıcılarıyla ve birbirinden renkli diğer görüntülerle nasıl
geçtiğini anlamayacaksınız yolculuğun. Ve bu görüntülerin belleğinizde
bırakacağı tatlı izler bütün sarsıntı ve sert bankların iki gün boyunca poponuzda
bırakacağı acıyı unutturacak size (neredeyse). Kamyon fikri sizi açmadıysa rahat,
yeni bir araba kiralamak da mümkün. Araba kiralayınca halktan soyutlamayın
kendinizi ama. Otobanın kenarında bekleyen onlarca insandan birini gideceğiniz
istikamete bırakabilirsiniz. Hatta yolunuzu kesip kenara çekmenizi söyleyen
üniformalı insan size ceza yazmak için değil, otostopçuları geçen boş arabalara
sırayla yerleştirmek için orada. İnsanlarla samimi bir sohbet etmek için
kaçırılmaz bir fırsat işte size. Ve karma
denen bir şey var hayatta. Arabaya aldığınız, iki saat uzaklıkta yaşayan
sevgilisiyle buluşmaya giden genç kız beklenmedik şekilde patlayan lastiğinizi
küçücük bir köyde kendi başınıza bulmanız imkânsız bir tamircide üç beş liraya
değiştirmenize hiçbir karşılık beklemeden yardım edebilir mesela…
|
Kadınla domuzu dolmuş faytonda yolculuk ederken |
|
Coco taksi |
|
Dar ve kıvrımlı Camagüey sokakları |
…karşılık beklemeden yapılan daha birçok şeyle
karşılaşacaksınız Küba’da. Bunlardan en güzellerinden biri de her şehirde her
meydanda sıklıkla düzenlenen halk konserleri. Bazen halk tarafından imece usulü
düzenlenen ve isteyenin sırasıyla sahne alıp yeteneğini sergilediği, bazen de
devlet korosunun Beatles’dan klasik müziğe geniş bir yelpazede profesyonelce
çaldığı parçalardan oluşan bir konsere denk gelmek olağan bir durum Küba’da. Oturun
bir kaldırım taşına ve ışıl ışıl sokak lambaları altında çıkarın keyfini
müziğin. Neden bütün şehir burada konseri izlemeye gelmedi diye şaşırmayın ama,
başka önemli şeyler de var televizyonda. Tercihinizi çekişmeli bir beyzbol maçından
yana veya Türkiye’dekileri aratmayacak kalitede! pembe dizilerden yana
kullanabilirsiniz. Hatta Binbir Gece’ye denk gelirseniz şaşırmayın, öyle ki
Türkiye’den olduğunuzu söylediğinizde birçok insanın ilk söyleyeceği şeylerden
biri bu dizi. Ama boşverin televizyonu, başka sürprizler bekliyor sizi sokaklarda.
Hemen şurada, bir amcanın avluda kurduğu projektörle binanın beyaz duvarına
yansıttığı filme bir göz atın. 1977’den kalma bir boks maçının görüntüsü
karşılayacak sizi. Rakipleri söylemeye gerek var mı?? Küba Amerika’ya karşı
tabii ki, bence müsabakayı kimin kazandığını söylemeye hiç gerek yok! Boks
maçının heyecanı bir yana, akşam karanlığında, küçük bir avluda sizin gibi
yoldan geçerken durup oturmuş iki üç kişiyle daha, duvara yansıyan siyah beyaz
görüntüleri izlemenin keyfi bambaşka…
|
Her cumartesi düzenlenen sokak şenliklerinin olmazsa olmazı domuz çevirme |
|
Sokakta konser veren devlet orkestrası |
|
Bu sefer amatörler sahnede |
…Küba’da siyah beyaz olan sadece eski filmler değil insanları
da. Siyah, beyaz ve bu ikisinin karışımından ortaya çıkan her harika renkten
insanla karşılaşacaksınız sokaklarda. Belki Amerika, Avrupa veya başka
kıtalarda bulunmuş ve farklı ırklarda insanların bir arada yaşadıklarını
gözlemlemişsinizdir. Ancak eminim ki hiçbir yerde insanların bu kadar “renk
körü” olduklarına şahit olmamışsınızdır. Birbirlerinin ten renginin zerre kadar
farkında olmayan insanlar Kübalılar. Yüzyıllar boyunca dünyanın farklı
yerlerinden gelen insanlar tek bir potada erimiş ve ırk farkı gözetmeksizin
yemeğiyle, giyimiyle, müziğiyle ortak bir Küba kültürü ortaya çıkarmış. Ve bu
ortak kültür hiç beklemediğiniz bir anda hayatınızın en sıra dışı anlarından
birini yaşatabilir size…
|
Baracoa |
|
Baracoa'da rehberimiz |
|
Suyun üzerindeki hasır barakalar kayık garajları |
|
Aydınlık göründüğüne bakmayın, flaş olmasa zifiri karanlık bir mağarada yüzüyorsunuz |
|
Hindistan cevizlerinin palayla yarılma sesini duyan domuzlar bir anda akın ediyorlar. Hindistan cevizlerini büyük bir iştahla yerken çıkardıkları homurtular bir koroya dönüşüyor. |
|
Kakao meyvesi |
…mesela sırtını yüksek bir tepeye dayamış Holguin şehrini
ziyaret ediyorsunuz. Bilmem kaç basamak tırmanarak tepeye tırmanmışsınız ve
soluklanıp aşağıdaki düzlükte kurulmuş şehri izlerken uzaktan davul sesleri
geliyor kulağınıza. Yavaş yavaş aşağı inerken sesin geldiği yöne dikkat etmeye
çalışıyorsunuz. Ancak aşağı indiğinizde şehrin gürültüsünde yitip gidiyor davul
ve şarkı sesleri. Yine de içgüdünüze güvenip aramaya koyuluyorsunuz. Yürüdükçe
şehrin kenar mahallelerine geliyorsunuz ve asfalt yol toprağa, evler sıvasız,
yarı bitirilmiş bir hale bürünüyor. Tam ümidi kesmek üzereyken kendinizi müziğin
geldiği evin duvarla çevrili bahçesinin önünde buluyorsunuz. Meraklı bakışlarla
toprak bahçede toplanmış otuz kadar insanı izlerken sonunda beklediğiniz soru
geliyor ve içeri davet ediliyorsunuz.
Bahçeye girmenizle bu sefer bütün meraklı bakışlar sizin üzerinizde
toplanıyor. Önce sizi bir kadının önüne getiriyorlar. Kadın delici bakışlarla
gözlerinizin içine odaklanmışken vücut diliyle bir şeyler anlatmaya başlıyor ve
yanında duran genç kız size bir çeşit kâhin olduğunu öğrendiğiniz kadının
anlattıklarını çeviriyor. Kadın çok tutarlı bir şekilde yaptığı karakter
analiziyle sizin ilginizi çekmeyi başarıyor ve birkaç tavsiyede bulunuyor.
Bahçenin bir köşesinde dört beş erkek önlerindeki davullarla durmaksızın ritim
tutuyor, diğer beş on kişi bir yandan dans edip bir yandan ilahiler söylüyorlar
ve kalabalığın geri kalanı da ritmik alkışlarla eşlik ediyorlar. Bahçenin arka
tarafında baraka gibi bir odada törenin düzenlenme sebebi olan azizin resmi
duvarda asılı duruyor ve altında duran masanın üzeri kutlamaya gelen herkesin
getirdiği yemek, rom ve purolarda dolu duruyor. Bahçenin bir diğer köşesinde
kurulan ateşin üzerinde büyük bir kazanda yemek pişiyor. Yerdeki bir leğende
ahşap bir haçla birlikte bir takım kutsal otlar suyun içinde yüzüyor. Bahçedekilerle biraz sohbet edince kendinizi
Afrika yerlilerinin Küba’ya getirildikten sonra dinlerini devam ettirebilmek için
kendi tanrı ve inanışlarını Hristiyan sembolleriyle harmanlayarak
geliştirdikleri Santeria dininin azizlerinden Ogun’un (Hristiyanlıkta ki
karşılığı St. Peter) doğum günü kutlamalarının ortasında bulduğunuzu
anlıyorsunuz. Bir nevi zikir olan müzik,
dans ve ilahiler aralıksız devam ediyor, sizi de dans edenlerin aralarına
katıyorlar. Azize sunulan romlar bir bardağa boşaltılıp elden ele
dolaştırılıyor ve herkes bir yudum alıp yanındakine uzatıyor. Bazıları
kendilerinden geçiyorlar ve şuurlarını kaybetmiş bir şekilde başka bir kimliğe
bürünüyorlar, bir kadın tavuğa dönüşüyor, saçına özel bir tülbent bağlanıp
tavuk tüyü konuluyor, bir diğer genç adam iki büklüm yaşlı bir adama dönüşüyor,
onun da eline bir baston iliştiriliyor. Sonra onları bu transtan çıkarmak için
kâhin kadınlar geliyor, leğendeki kutsal suyla yıkıyor, vücutlarını sertçe
sallayıp tokatlıyor ve sonunda tekrar kendilerine getiriyorlar. Elden ele dolaşan
rom su gibi akıyor. Masada duran purolar dağıtılıyor ve Küba’da içeceğiniz en
güzel puroyu yakıyorsunuz. Elinde purosuyla gelen kâhin kadın ayaklarınızdan başlayarak
başınıza kadar puro dumanını üstünüze üfleyerek sizi tütsülüyor. Daha sonra
elinde rom şişesiyle bahçede gezinip istediklerini baştan aşağı romla yıkıyor.
Siz de ruhun ve bedenin arınmasını sembolize eden bu tecrübeden geçiyorsunuz.
Geldiğinizden beri saatler geçmesine rağmen müzik ve şarkılar durmaksızın devam
ediyor. Hava kararınca önce masadaki yemekler herkese yetecek parçalara bölünüp
kâhin kadınlar tarafından elle herkese yediriliyor, sonra kazanda pişen etli
pilav kaplarla dağıtılıyor ve herkes payına düşeni elleriyle yiyor. Öğleden
sonra iki gibi geldiğiniz yerden akşam on gibi ayrılırken bütün gün içilen
romdan ziyade aralıksız çalan müzik ve danstan ve belki de en çok da gün
boyunca yaşadıklarınızın gerçek dışılığından dolayı farklı bir sarhoşluk ve
trans haliyle odanızın yolunu tutuyorsunuz. Odada kendinizi duşa attığınızda henüz birkaç
dakika öncesine kadar yaşadıklarınız gerçekle hayal arasında görünmeye başlıyor
bile. Yatağa uzandığınızda hayatta bir kez yaşayabileceğiniz tecrübelerden birini
yaşamış olmanın mutluluğuyla tatlı bir uykuya dalıyorsunuz…
|
Casa de la Trova'da sahne alan bir çift |
… barındırdığı birçok güzelliğin içerisinde en güzel yanı
insanları olan bu ülkede yapabileceğiniz en iyi şey her zaman müziği
takip etmek, çünkü müzik sizi hiçbir zaman yanıltmayacak…