Can'ın elinden nefis Antakya kahvaltısı |
Kemerli Antakya sokakları |
Antakya'da ki binaların birbirinden güzel kapılarından ikisi |
Gezi direnişinde kaybettiklerimizin acısını en çok yaşayan şehir kuşkusuz birçok evladı öldürülen Antakya |
Abdocan'ın vurulduğu yerde hatırası yaşatılıyor |
Ahmet Atakan'ın katledildiği sokak |
Kilise çanı ve minare, Antakya'nın en meşhur karelerinden |
Affan Kahvesi'nin meşhur tatlısı Haytalı |
Antakya'nın temel besinlerinden bakla ezmesi, humus, tuzlu yoğurt ve muhammara |
İlgi çekici pencere tasarımları ve Bambina |
Antakya'da kahve çay bardağında içiliyor ve adı "süvari" |
Bir Şubat günü tişörtle gezip orgazmik lezzetler tatmak için
en ideal yer olan Antakya’ya bir iş çıkışı birası içilirken verilen anlık bir
karar üzerine vardık. Tabii vardık derken o kadar kolay olmadı bu varış, keza
yol arkadaşım Gamze’nin (nam-ı diğer Bambina) ufak çaplı bir uçak korkusu
gelişmişti son zamanlarda. Neyse ki her derdin bir devası olduğu üzere bu
soruna da çareyi bir şişe Cointreau’da bulduk. Henüz uçağa binmeden uçuşa geçen
Bambina’da uçak korkusundan zerre iz kalmamıştı. Hatta o kadar rahatladı ki
bizi terminalden uçağa taşıyan otobüsten inip kabine çıkan merdivenlere olan üç
metrelik mesafede bir de keyif sigarası içmek istediğine karar verip sigarasını
yakmasıyla gerek yerde gerek uçakta ne kadar görevli varsa Gamze’ye doğru
koşmaları bir oldu. Bir nefes çekip attığı sigarasını uçağı havaya uçurmadan
gayet ustaca ayağıyla söndürmesiyle uçaktaki 138 yolcu ve görevlilerin cık cık
sesleri ve kafa sallamaları eşliğinde uçağa binip koltuğumuza kurulduk. Bol
duygu patlamaları ve sohbetle geçen bir yolculuktan sonra Antakya’ya
vardığımızda güzel insanlar Can ve eşi Sevgiyle buluştuk. Pek acıkmış
olmamamıza rağmen Antakya’da geçireceğimiz her dakikayı eşsiz lezzetlerini
tatmak adına değerlendirmek için “çerez niyetine çıt çıt atıştırmalık” bir
şeyler yemek için Abdo döner’e uğradık. Ayaklarımızın yere basmasına rağmen
kafalarımız hala bulutlarda gezindiği için yediğimizden çok bir şey anlamasak
da dört günlük yemek maratonumuza bir giriş yapıp dinlenmek üzere eve geçtik.
Ertesi sabah hem güzel hem maharetli insan Can’ın elinden
çıkmış mükellef bir kahvaltıya uyandık.
Kış uykusuna yatacak bir canlı iştahıyla yaptığımız kahvaltıdan sonra
şehri keşfe çıktık. Belki bu şehri keşif lafı biraz iddialı kaçacak çünkü şehre
yürüyerek inerken yaktığımız kalorileri yerine koymak için hemen bir ufak yemek
molası verdik. İstanbul’un İstiklal Caddesi’nin Antakya’da ki muadili Saray
Caddesi. Alışveriş, yemek ve içmek için en hareketli cadde burası. Caddenin
sonuna doğru Ortodoks kilisesinin dingin bahçesine bakan bir restoranda meze ve
biralarımızı tattık. Antakya’da bolca tüketilen humus ve bakla ezmesini kiloyla
satan eskiden birçok dükkan olmasına karşın şimdilerde iki tanesi kalmış, onlar
da kapanmadan uğramanızı tavsiye ederim. Canların düğün fotoğraflarına da ev
sahipliği yapan Katolik kilisesini ve Anadolu’da yapılan en eski cami olduğuna
inanılan (şu andaki bina değil) Habib-i Neccar Camii’ni ziyaret ettikten sonra
bu sefer sunduğu Haytalı tatlısıyla Antakya’da tarihi öneme sahip Affan
Kahvesi’nde duruyoruz. Günü son zamanlarda popüler olan, Antakya evinden bozma
barlardan biri olan Cabaret Bar’da hoş blues tınıları eşliğinde noktalıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder