*** Benoit Paul
Denis Joseph Marie Yves Hanquet’in ünlü sözü
|
Bağören Köyü |
|
Çiçek gibi açmış narlar |
|
Narları mideye indirirken |
|
Barla köyü |
|
Adada'da bizi karşılayan gökkuşağı |
|
Ünlü Roma yolu, günün en etkileyici anı |
Sabah olduğunda Eğirdir Gölü berrak sularından yansıyan gün
ışığıyla çok davetkar görünüyordu. Yılın bu zamanında güneşli, açık bir havaya
denk geldiğimiz için şanslıydık. Benoit hemen payı kendine çıkardı ve havanın
bile mükemmel organizasyonunun bir parçası olduğuyla övündü. Kahvaltıdan sonra
arabayla kısa bir mesafede bulunan Bağören köyüne gittik. 20-25 hanesiyle
oldukça küçük olan köydeki birçok ev de kullanılmıyordu. Seyahat boyunca
uğrayacağımız hemen hemen her köyde aynı manzarayla karşılaşacaktık. Genç
nüfusun kent yaşamını tercih etmesiyle köylerde yaşayan birkaç ihtiyardan
başkasını bulmak zor olacaktı. İki saatlik bir yürüyüşten sonra bizi açmış bir
çiçek gibi patlamış ve koparma, soyma, ayıklama zahmetine katlanmadan meyvesini
sunan bir nar ağacıyla Barla köyüne vardık. Hüseyin narların bu şekilde ağaçta
çatlayıp yarılmalarının kuraklıktan sonra gelen şiddetli yağmur sularını ağacın
fazlasıyla emmesiyle gerçekleşmiş olabileceğini açıkladı. Yıllık nar
ihtiyacımızı ağaçtan karşıladıktan sonra bizi aracımızı bıraktığımız noktaya
geri götürecek bir vasıta bulduk. Benoit’nın gezinin sonraki iki günü için bize
katılacak olan arkadaşlarıyla buluşmak üzere Sütçüler’e doğru yola çıkmıştık ki
antik Grek-Roma kenti Adada için bir tabela gördük. Havanın kararmasına az bir
zaman kalmasına rağmen günü en iyi şekilde değerlendirip burada da durmaya
karar verdik. Bu sefer bizi karşılayan bir nar ağacı değil, bütün ihtişamıyla
karşımızda duran bir gökkuşağıydı; evren bu turda bizden yana çalışıyordu. Antik
kenti gezdikçe Benoit bize en çarpıcı yerin biraz daha aşağıda olduğunu
söyleyip durdu ve biz de bu çarpıcı yerin ne olduğunu bilmeden onun sözünü
dinleyerek dağdan aşağı inmeye devam ettik. Her dakika azalan gün ışığıyla
alacakaranlık çöküyordu. Hüseyin ve ben biraz daha hızlı ilerleyip ne kadar
daha gitmemiz gerektiğini ve karanlık çökmeden yapılıp yapılamayacağını görmeye
karar verdik. Dağın tepesindeki antik
kentten başlayıp bir anda önümüzde açılan geniş vadiden aşağıya inen, düzgün
büyük taşlarla döşenmiş bir Roma yoluna geldik. Benoit’nın bahsettiği çarpıcı
anın bu muhteşem Roma yolundan etkileyici vadi manzarasıyla inmek olduğuna
karar kıldık. Yağmur şiddetleniyordu, ortalık sisliydi, hava git gide daha da
kararıyordu, ve hep beraber geri dönüp yukarı çıkmak için fazla aşağı inmiştik.
Benim dönüp arabayı alarak onlarla aşağıda buluşmamı kararlaştırdık. Aşağı
ulaşmaları biraz zaman aldı ve ulaştıklarında Aysun’un bacakları ıslak zeminde
kayıp düşmemek için kendini kasıp Benoit’ya sıkı sıkı tutunmaktan titriyordu.
Vücudu bitkin düşmesine rağmen ruhu hala dinamik ve olumluydu, böylece karanlıkta
ve yağmur altında Roma yolunda yaptığımız yürüyüş ilk günümüzün en etkileyici
anı oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder