|
Baha'i Bahçeleri |
|
Al Diyar Restoran ve ilk İsrail biramız "Maccabee" |
|
Giovanni ve Senem'in arkasındaki tatlı teyzenin kökleri Türkiye'ye uzanıyor |
|
Yeşil üniformalarıyla tarihi yerleri gezen genç İsrail askerleri |
|
Akka'da kahvaltımız otlu ekmek |
|
Akka |
|
Osmanlı'dan kalma birçok izden biri |
|
Akka'da ev ve dükkanların kapıları farklı desenleri ve tek tip mavi renkleriyle hoş bir görüntü oluşturuyorlar |
Ekibi tamamlayınca ilk durağımız olan Hayfa’ya doğru
yola koyulduk (ulaşım tercihimizi trenden yana kullandık, çok sessiz,
sarsıntısız gidiyorlar, koltuklar rahat, tavsiye olunur; Hayfa’da otel
tercihimiz Loui Hotel Apartments’dı, basit, sade ama fiyat kalite dengesi
yerinde, tavsiye olunur). Hayfa'da açıkçası bir turist
olarak görülecek hiçbir şey yok. Kent bir ölü şehir havasında, dükkanların
vitrinleri de dahil her şey 30-40 yıl öncesinde donup kalmış gibi. Sokakları
sessiz, binalar bakımsız. Turistlerin birinci sırada ziyaret ettikleri yer
Baha'i bahçeleri adıyla anılan ve dinin önderlerinden Bab (kapı) lakaplı zatın
türbesiyle, bu türbeyi çevreleyen, tasarımı ve bakımı kusursuz bahçelerden
oluşuyor. Baha'ilik 150 yıllık bir geçmişi olan, üç semavi dini sentezleyen,
evrensel birkaç temele oturtulmuş bir din. Günümüz Türkiye'sinde pek bilinmeyen
bir din olmasına rağmen dinin kurucusunun İran'dan Osmanlı'ya sürgün edilmesi,
İstanbul ve Edirne'den sonra o dönemin Osmanlı, şimdinin İsrail toprağı olan
Akka'da ev hapsinde tutulmasıyla aslında Osmanlı tarihiyle yakından ilişkili
bir din. Hindistan gezimde Tac Mahal'de başıma gelen burada da başıma geliyor
ve bahçelerin kapalı olduğu bir saatte orada bulunuyoruz. Bahçeleri tepeden
izlemekle yetinip şehrin sokaklarını arşınlarken sağlam bir yağmura yakalanınca
kendimizi yakındaki bir restorana atıyoruz (Al Diyar Restaurant - tavsiye
olunur). Havanın yavaş yavaş kararmaya başlamasıyla bu pek çekici olmayan
şehirde yapabileceğimiz en iyi şeyin şarap keyfi olduğuna karar verip bir
süpermarketten aldığımız şaraplarla otele dönüyoruz. Otelin terasında şarapları
tadarken hepimiz 25 liraya aldığımız şarabın olağanüstü tadına şaşırıyoruz
(Carmel Winery-Private Selection-Syrah). Türkiye'de aynı fiyat kategorisindeki
şarapların çok üstündeki bu şarap günün en güzel sürprizi oluyor.
Ertesi günü Hayfa'ya minibüsle 45 dakika uzaklıkta bulunan Akka'yı gezmeye
ayırıyoruz. Kutsal toprakların haçlı kontrolünde bulunduğu dönemde önemli bir
liman kenti olan Akka iyi korunmuş sarı taştan tarihi yapıları, dar sokakları,
her üç dinin tapınaklarıyla eski Kudüs'ün küçük bir sahil versiyonu gibi.
Bizden başka bu tarihi kenti gezen turistlerin büyük kısmını İsrail askerleri
oluşturuyordu. Bölük olarak geldikleri gezide, yeşil üniformaları, kızlı
erkekli (tayyip duymasın) ve çok genç oluşlarıyla ilginç bir görüntü
sergiliyorlardı. İsrail'de liseyi bitiren her erkek 3 yıl, her kız 2 yıl
zorunlu askerliğe alınıyor. Araplar'ın bu zorunluluktan muaf tutulmaları
sebebiyle orduda yahudi olmayanların sayısı çok düşük. Hasidik yahudiler (ultra
ortodoks), durziler, bedeviler gibi azınlık grupların ordudaki durumları da güncel
tartışma konularından. Akka'dan Hayfa'ya dönüyor, oradan otobüsle Kudüs'e
geçiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder