|
Beytüllahim'de Noel ağacı ve kutlamaları |
|
Ermeni kilisesinin bahçesinde İskoç tulumu çalan Süryaniler |
|
Bize evinin kapılarını açan güzel insan Mohtara |
|
Filistin yaratıcılığıyla bir Starbucks çakması |
|
Filistin kasaplarında deve eti de bulmak mümkün |
|
İsrail'in Filistin topraklarına yayılmasını gösteren pano |
|
İbrahimi Cami |
|
Yahudi yerleşimcilerin rahatça gezinmeleri için yolları tutan İsrail askerleri |
|
El Halil'in eski şehir merkezi bugün harap halde |
|
Filistin'den İsrail'e dönüşte kurulan güvenlik duvarları ve kontrol noktası |
|
Doğum günü çocuğu Belçika birasıyla |
Sabah
şehirde akşamın bütün sakinliğine tezat bir hareketlilik buluyoruz. Kaotik
pazar yerini gezinirken bir yandan da kahvaltılık malzemelerimizi topluyoruz.
Fırından sıcak çıkmış ekmeğimizi, marketten zeytin ve peyniri, pazarcıdan
domatesimizi ve çaycıdan taze naneli siyah çaylarımızı alıp bütün bunları
mideye indirebileceğimiz sakin bir köşe ararken ara sokaklardan birine girip
bir evin giriş merdivenlerine kuruluyoruz. Tam çıkınımızı çıkarıp yemeye
hazırlanırken bir kadın ev kapısından başını uzatıp bize bakıyor. Bir iki
hello’dan sonra sarf ettiği Arapça kelimelerden değil ama yaptığı el
işaretlerinden anladığımız üzere bizi içeri davet ediyor. Kibarca teşekkür edip
merdivenlerde rahatımızın yerinde olduğunu söylememize rağmen hiç pes edecek
gibi görünmüyor ve sonunda teklifi kabul edip içeri giriyoruz. Bizi evin
misafir odasına alıp, kahvaltımızı yapmamız için yalnız bırakıyor. Bir süre
sonra gelip yanımıza oturduğunda biraz İngilizce, biraz Türkçeye de girmiş
Arapça kelimelerin yardımıyla ailesinden ve hayatından sohbet ediyoruz. Bu
güzel insana şükranlarımızı sunup evinden ayrılıyoruz. Pazarda ilginç
olabilecek yiyecekleri araştırırken bir ciğercide Türkiye’de de bulunan ancak
benim daha önce denemediğim akciğer dikkatimizi çekiyor. Ciğercinin camekanına
biraz fazla uzun bakmış olmalıyız ki tezgahın başındaki çocuk sonunda
dayanamayıp bize biraz ikram ediyor. Karaciğerden çok daha hafif, mantar
benzeri bir dokusu bulunan akciğerin tadı hafif ve hoştu. Sabah Mahmud Abbas’ın
ziyareti nedeniyle yoğun güvenlik önlemleri altında ziyarete kapatılan, İsa’nın
doğduğu varsayılan yerin üzerine inşa edilmiş kiliseyi ziyaret edip bir diğer
Filistin şehri El Halil’i ziyaret etmek üzere otobüs terminaline yöneliyoruz. Otelden birkaç adım mesafedeki otobüs
terminaline vardığımızda binanın girişi bize oldukça tanıdık geliyor. Önceki
akşam şehre ilk vardığımızda otobüsten iner inmez üzerimize atlayan ve
yorgunluktan pazarlık yapmaya bile tenezzül etmeden söylediği fiyatı kabul
ettiğimiz ve şehrin içinde bir on dakika dolaştırıp bizi otele bırakan taksiye
bindiğimiz yerdeydik. Bir turist rehberi olarak en basit turist tuzaklarından
birine düşmekten kurtulamamıştık (Al’a Asakereh nerede yaşadığını biliyorum
dostum, arkanı kollasan iyi edersin). El Halil’de eski şehrin merkezinde
İbrahim peygamberin ve ailesinin mezarları üzerine inşa edilen, yarısı cami
yarısı sinagog olan yapı her üç din için de önem teşkil eden bir yer. Şehrin göbeğine 2000 asker tarafından korunan
500 kadar Yahudi yerleşimcinin gelip yerleşmesiyle eski şehir dikenli teller,
güvenlik duvarları, kontrol noktaları, gözetleme kuleleri ve sürtüşmelerden
bunalan insanların terk ettikleri boş ve harap binalarla bir savaş alanı
havasındaydı. Sessiz sokakları gezinirken birden yolumuz İsrail askerleri
tarafından kesiliyor ve beklememiz söyleniyor. Bütün cadde boyunca sıralanan
İsrail askerlerinin arasından Yahudi yerleşimciler pazar gezintisine çıkmış gibi
yürüyerek geçiyorlar. Her Şabat’ta (Cumartesi) bunun tekrarlandığını
öğreniyoruz. İnsanların kendi şehirlerinde evlerine giderken yollarının
kesilmesi ve beklemek zorunda bırakılmaları aşağılayıcı ve nefret uyandırıcı yönüyle
Filistin-İsrail sorununu soğuk ve sert bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Yüz yüze geldiğimiz bu durum bize gerçeküstü
geliyor, aklımız kavramakta kalbimiz kabullenmekte zorlanıyor. Karışık
düşünceler ve hisler içerisinde Kudüs’e dönmek üzere otobüse biniyoruz.
Filistin’e gelirken herhangi bir kontrolden geçmememize rağmen Filistin’den
İsrail’e girişlerde sıkı güvenlik önlemleri ve kontrol noktaları bulunuyor. Bir
havalimanı güvenliğine benzer prosedürlerden geçerken Araplar herhangi bir
sorunla karşılaşma korkusuna karşın olsa gerek ayakkabı, kemer vb. her
şeylerini çıkartırken biz rahatlıkla geçiyoruz. Akşam Kudüs’e vardığımızda o
güne denk gelen Benoit’nın doğum gününü kutlamak için manen yorgunduk, birer
Belçika birasıyla sakin bir kutlama yapıp otelimize döndük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder