|
Akşahap köyü |
|
İki sanatkar yanyana, Kemal Dayı ve Bambina |
|
Kemal Dayı'nın ahşap eserleri |
|
Kemal Dayı'nın taş eserlerinden biri |
|
Kahve meclisi. Sol baştan: Öğretmen Vahit, Emekli Erdener, Dağcı, Kemal Dayı, Çaycı, Halil |
Güneş ışıkları o sabah yalnız toprağı değil Gamze'nin
içindeki savaşçı kadını da uyandırıyordu. Dizi olmasa da azmi tazelenmiş olan
Gamze yola bizimle devam etmeye karar verdi. (Bu arada siz değerli okuyuculara
kullandığım bu ağdalı dil için bir açıklama yapma zarureti hissediyorum. Bunun
bütün sorumlusu Melas Vadisi kitabının yazarı Emrah Özkök'tür. Her ne kadar
yazdığı kitap sayesinde bu yolculuğa vesile olsa da ve kitabından yol boyunca
sık sık faydalansak da, kitapta rota bilgilerinin arasına yazdığı
"Rehberin Gözüyle" başlıklı edebi makaleler her akşam sesli okuma
seanslarımızda bizi kahkahalara boğup neşelendirdi ve nohut adam fırat'ın
tabiriyle aşırı aşırısı ağdalı ve dramatik anlatımıyla ruhumuzda ve
belleklerimizde onarılmayacak yaralar açtı, izler bıraktı. Ben de bundan sonra
sade ve duru bir anlatıma dönebileceğimi pek sanmıyorum.) Bambina'nın
(bambina için bkz. Antakya gezisi) kararını küçük bir mutluluk dansıyla kutladıktan
sonra bu sefer ekmek bulma görevini ikimiz üstlenip köyde küçük bir yürüyüşe
çıktık. Bütün köyde içeriden tek ses gelen eve yaptığımız çağrılara cevap
alamayınca ümitsiz bir şekilde geri dönerken evlerden birinin kapısında beliren
tatlı mı tatlı teyzenin "Sizi bilemedim" sözü bizim için yeni bir
umut doğurmuştu. Kimsiniz kimlerdensiniz anlamında bu yörede sık sık duyduğumuz
"sizi bilemedim" tümcesine açıklayıcı cevabımızı verdikten sonra lafı
ekmeğe getirip teyzenin stokları yokladık. İki ekmeği olduğunu söyleyince,
belki sıkarsak biraz daha çıkartırız mantığıyla beş kişi olduğumuzu, daha fazla
ekmeğe ihtiyacımız olduğunu söyleyince canım teyzem çaresizlik içinde bütün
ekmeğinin bu olduğuna bizi ikna etti ve yanına biraz da domates katık edip
bütün sevecenliğiyle bizi yolcu etti.
Günü
Üzümdere'den Akşahap'a yürüyüşle geçirdik. Yol boyunca doğanın zarafeti
ruhumuzu okşasa da en genç üyemiz Benoit dışında herkesin ağrıyan dizi
yolculuğu zorlaştırıyordu. Dizlerimize en az yüklenerek nasıl yürüyebileceğimizi
keşfetmek için şekilden şekile giriyor, biraz akrobatik biraz balevari
denemelerde bulunuyorduk. Sonunda çabalarımız meyve verdi ve Ali penguen
yürüyüşü adını taktığı paytak bir yürüme stili keşfetti. Köye varan yokuş aşağı
yolu grup halinde penguen yürüyüşüyle inerken bir yandan kahkahalar atıyor, bir
yandan bu halimizi görecek köylülerin hakkımızda ne düşüneceklerini
konuşuyorduk. Neyse ki köyde bizi karşılayan kişi bizi yürüyüşümüzle
yargılamayacak kadar saf niyetli, köyün zihinsel engelli civanı Halil'di.
Hayatımda gördüğüm en mutlu ve güleç insan olan Halil'in bize anlatacak hikâyesi
boldu. Hikâye anlatımlarına eşlik eden görsel canlandırmalarıyla adeta tekrar
tekrar yaşıyordu o anları. Keza hikâye dediğime bakmayın, köyde biz gelmeden
bir gün önce bir adam öldürme olayı yaşanmış ve birebir şahit olduğu, katilin
jandarma tarafından yakalanma anından Halil çok etkilenmişti. İkinci
tanıştığımız kişi hayatını İstanbul'da ticaretle kazanıp kendini emekliye
ayırınca günlerini yaşlı anacığıyla Antalya, Akşahap, İstanbul arası gezerek
geçiren şehirli Erdener Bey'di. Mihmandarlık görevini üstlenen Erdener Bey önde
lojistik müdiremiz Asena, Ali ve ben arkada önce köy bakkalını yağmaladık,
sonra Erdener Bey'in evinden eksiklerimizi giderip geceyi geçireceğimiz köy
kahvesine döndük. Bu süre zarfında anlatımlarına devam eden Halil artık
ilgisini daha çok Gamze'de yoğunlaştırmıştı ve onu etkilemek için türlü
gösterilerde bulunuyordu. Yolculuğa çıkmadan önce arkadaşının baktığı kahve
falında Gamze'ye bu seyahatte karşılaşacağı bir kısmet görünmüştü. Önce
Susuzşahap köyünün facebook sayfasında disko açılması talebini ileten köy
sakini Özkaynak Muzaffer'in malum kişi olabileceğini düşünmemize rağmen
olayların gidişatı Gamze'nin kader çizgisini Halil'le kesiştiriyor gibiydi...
Kahvehaneye
yerleştikten sonra Asena bize enfes bir sebzeli bulgur hazırladı. Tur boyunca
yediğimiz en lezzetli yemek olunca ve bol miktarda yapınca herkes ikinci
tabakları aldı ve ilk defa tam doygunluk hissine eriştik. Bu sırada bize eşlik
eden bakkalın oldukça konuşkan liseli oğlu Metin henüz birkaç gün önce
annesinin dağdan topladığı mantardan zehirlenip ölümün eşiğinden dönmesine, köy
hayatından okul hayatına anlatıp durdu. Bütün yol boyunca özlemini çektiğimiz
ilgi ve alakayı sonunda Akşahap köylülerinde bulmuştuk. Tabii bazen bir dilekte
bulunurken de dikkatli olmak lazım. Halil ve bakkalın oğlu Metin'le başlayan
misafirlikler şehirli Erdener Bey'den kuzeni öğretmen emeklisi Vahit Bey'e, sanatkar
Kemal Dayı'dan Avcı Duran'a, Muhtar Bey'den ismini ve mesleğini öğrenemediğimiz
nice yiğitlere devam etti gece boyunca. Ben kendimi çaycılığa kaptırıp
insanlardan marka toplamaya çalışınca biraz temiz havanın iyi geleceğini
düşünüp Kemal Dayı'nın el sanatlarını sergilediği eve gittik. Yaşlılığını boş
oturarak geçirmek istemeyen Kemal Dayı bütün gün kahvede okey oynamak yerine
ahşap veya taştan birbirinden ilginç biblo ve heykeller yaparak geçiriyormuş
zamanını. İçindeki sanatkâr ruh konuşmasından ve yaptıklarından belli olan
Kemal Dayı bu ücra köyde hoş bir sürpriz olarak çıktı karşımıza. Köy heyeti ve
bizden oluşan kafilemiz kahveye döndüğünde uykulu halimize acıyan köylüler
müsaade istediler ve hoş sohbetli sıcak insanlarla geçen gecemizi noktalamış olduk.
o konuşkan liseli metinden sizlere selam olsun
YanıtlaSilo konuşkan liseli metinden sizlere selam olsun
YanıtlaSilyine görüşmek ümdiyle