|
Ayva, pastırma, otlu peynir, zeytin ve çorbadan oluşan kahvaltımız |
|
Hamarat Benoit işbaşında |
|
Susuzşahap köyünde puslu bir güne uyandık |
|
Doğa kaybolmamamız için elinden geleni yaptı |
|
Mantar uzmanımız Gamze en küçüğünden en irisine hiçbir mantarı kaçırmayıp katalogladı |
|
Nehir vahşi, orman sıktı, ancak bunların hiçbiri bizi yıldıramazdı |
|
Resmen üzerime nur yağıyor |
|
Cevizli Emerya arası |
|
Gece yürüyüşümüzü bir selfie'yle taçlandırmadan olmazdı |
Sabah kalktığımızda bereket yine iş
başındaydı. Evin rahatlığının verdiği rehavetle herkeste içten içe yola
çıkmayıp bir gün de burada miskinlik yapma niyeti seziliyordu. Köyde yapılan
ufak bir yürüyüş, kahvaltı derken saat 12’yi bulmuştu ve artık bir karar vermek
gerekiyordu. Ya yağmurun durmasını fırsat bilip sonrasında da yağmayacağını
umarak yola çıkacaktık, ya da sere serpe yayılmaya devam edecektik. Nasıl
olduysa içimizdeki cengâverler kıpraştı ve bir hışımla hazırlanıp yola
koyulduk. Önümüzdeki etap bütün rota boyunca bulunan en uzun etap olmasına
rağmen gidebildiğimiz yere kadar gideriz deyip çıktık yola. Kısa bir yürüyüşün
ardından civardaki köylerin en büyüğü olan ve marketi, restoranı, benzin
istasyonuyla merkez durumunda bulunan Cevizli köyüne ulaştık. Sanki
sözleşmişçesine ve bizi karşılamak istercesine (daha ziyade Pazartesi olup
banka ve devlet dairelerinin açılması dolayısıyla) o güne kadar geçtiğimiz
bütün köylerin muhtarları ve çaycıları köy meydanındaydılar. Her on metrede bir
ayrı bir muhtarla tokalaşıp sohbet ettikçe oranın yerlileri de bizi meraklı
bakışlarıyla süzüyor, bunlar da kimin nesi ifadeleri yüzlerinden okunuyordu. Günlerdir
kuru ekmek peynir yemekten yorulmuştuk ve sulu yemeğin adı bile nabzımızı
hızlandırıyordu. Ufak bir kamuoyu yoklamasından sonra hemen kendimizi tavsiye
edilen bir restorana attık ve fasulyesinden nohuduna ne varsa kuruttuk. Ayrıca
Benoit sütlacı özellikle beğendi (ve burada yazmam için ısrar etti). Ufak bir
hesapla elimizi çabuk tutup yola koyulursak gün batıp gece inerken Emerya’ya
ulaşabileceğimizi düşünerekten yola devam etmeye karar verdik. Her ne kadar
kitapta iki kere geçeceksiniz dediği dereden on kere geçmemiz gerekse de
Cevizli Emerya arası parkur gezinin o ana kadarki en güzel manzaralarını
sunuyordu. Karanlığa kalma endişesiyle o manzaraların tadını tam çıkaramadan
hızlı hızlı devam ettik yolumuza. Ancak gece bizden daha hızlı davranıp
yerkürenin 30. Doğu boylamını kaplamaya başlamıştı bile. Benoit’nın dediği
üzere gece yürüyüşü yapılmayan bir doğa yürüyüşü gerçek bir yürüyüş sayılmaz
diyerekten kafa fenerlerimizi kuşanıp, beş bir koldan işaretleri bulmaya
çalışarak yolumuza devam ettik. Başımızdaki fenerlerden bizi fark eden ve büyük
ihtimal “aha yine kayboldu bizim şehirli salaklar” diye içinden geçiren bir
çobanın seslenip bizi ana yola çıkarmasıyla kısa sürede ulaştık Emerya’ya. Köye
ulaşır ulaşmaz çıtır çıtır yanan bir şömine, tencerelerde türlü yemekler ve
bahçede çevrilmekte olan bir oğlağın hayaliyle aradık hemen Duran Bey’i
vardığımızı haber vermek için. Ancak telefonda Duran Bey’in her kelimesi bir
bıçak gibi saplandı kalbimize. Kendisinin maalesef işi çıkmış ve Manavgat’a
gitmişti, ancak bizi karşılayıp bir yere yerleştirmesi için muhtar beyi
arayacaktı. Yine de umudumuzu kaybetmemiştik, belki oğlaktan vazgeçmemiz
gerekecekti ancak belli ki Duran Bey köyde forsu olan bir insandı ve onun
misafirleri olarak güzel ağırlanacaktık. 15-20 dakikalık bir bekleyişten sonra
muhtar bey bizi buldu ve lafı fazla uzatmadan köyde kalacak pek bir yer
olmadığını, ancak eski okulun sınıfında kalabileceğimizi söyledi.
Gözyaşlarımızı saklamaya çalışırken el mahkûm kabul ettik ve boynumuz bükük
eski köy okuluna doğru yürümeye başladık. Köy okuluna vardığımızda
karşılaştığımız dramı kelimelere dökmeye dilim varmıyor. Penceresi kapısı
kırık, her türlü haşerat ve sürüngenin cirit attığı sobasız tuvaletsiz, eski
Sultanahmet cezaevini andıran bir binaya getirdi bizi. İçki masasından kalkıp istemeye
istemeye geldiği nefesindeki 140 promil alkolden belli muhtar efendi bir duble
içer misiniz deme inceliğini bile göstermeden hemencecik tüydü oradan ve bizi
yıkık hayallerimiz ve kırık kalplerimizle baş başa bıraktı. Umutlarımızın boşa
çıkmasının verdiği hüzün ve bu içler acısı geceyi bir an önce unutma isteğiyle
tulumlarımıza girip daldık rüyalar alemine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder