14 Aralık 2013 Cumartesi

ISPARTA / "Arkadaşlar, bu bir Roma yolu!!!"*** (2.Gün)

*** Benoit Paul Denis Joseph Marie Yves Hanquet’in ünlü sözü


Bağören Köyü



Çiçek gibi açmış narlar

Narları mideye indirirken

Barla köyü

Adada'da bizi karşılayan gökkuşağı

Ünlü Roma yolu, günün en etkileyici anı


Sabah olduğunda Eğirdir Gölü berrak sularından yansıyan gün ışığıyla çok davetkar görünüyordu. Yılın bu zamanında güneşli, açık bir havaya denk geldiğimiz için şanslıydık. Benoit hemen payı kendine çıkardı ve havanın bile mükemmel organizasyonunun bir parçası olduğuyla övündü. Kahvaltıdan sonra arabayla kısa bir mesafede bulunan Bağören köyüne gittik. 20-25 hanesiyle oldukça küçük olan köydeki birçok ev de kullanılmıyordu. Seyahat boyunca uğrayacağımız hemen hemen her köyde aynı manzarayla karşılaşacaktık. Genç nüfusun kent yaşamını tercih etmesiyle köylerde yaşayan birkaç ihtiyardan başkasını bulmak zor olacaktı. İki saatlik bir yürüyüşten sonra bizi açmış bir çiçek gibi patlamış ve koparma, soyma, ayıklama zahmetine katlanmadan meyvesini sunan bir nar ağacıyla Barla köyüne vardık. Hüseyin narların bu şekilde ağaçta çatlayıp yarılmalarının kuraklıktan sonra gelen şiddetli yağmur sularını ağacın fazlasıyla emmesiyle gerçekleşmiş olabileceğini açıkladı. Yıllık nar ihtiyacımızı ağaçtan karşıladıktan sonra bizi aracımızı bıraktığımız noktaya geri götürecek bir vasıta bulduk. Benoit’nın gezinin sonraki iki günü için bize katılacak olan arkadaşlarıyla buluşmak üzere Sütçüler’e doğru yola çıkmıştık ki antik Grek-Roma kenti Adada için bir tabela gördük. Havanın kararmasına az bir zaman kalmasına rağmen günü en iyi şekilde değerlendirip burada da durmaya karar verdik. Bu sefer bizi karşılayan bir nar ağacı değil, bütün ihtişamıyla karşımızda duran bir gökkuşağıydı; evren bu turda bizden yana çalışıyordu. Antik kenti gezdikçe Benoit bize en çarpıcı yerin biraz daha aşağıda olduğunu söyleyip durdu ve biz de bu çarpıcı yerin ne olduğunu bilmeden onun sözünü dinleyerek dağdan aşağı inmeye devam ettik. Her dakika azalan gün ışığıyla alacakaranlık çöküyordu. Hüseyin ve ben biraz daha hızlı ilerleyip ne kadar daha gitmemiz gerektiğini ve karanlık çökmeden yapılıp yapılamayacağını görmeye karar verdik.  Dağın tepesindeki antik kentten başlayıp bir anda önümüzde açılan geniş vadiden aşağıya inen, düzgün büyük taşlarla döşenmiş bir Roma yoluna geldik. Benoit’nın bahsettiği çarpıcı anın bu muhteşem Roma yolundan etkileyici vadi manzarasıyla inmek olduğuna karar kıldık. Yağmur şiddetleniyordu, ortalık sisliydi, hava git gide daha da kararıyordu, ve hep beraber geri dönüp yukarı çıkmak için fazla aşağı inmiştik. Benim dönüp arabayı alarak onlarla aşağıda buluşmamı kararlaştırdık. Aşağı ulaşmaları biraz zaman aldı ve ulaştıklarında Aysun’un bacakları ıslak zeminde kayıp düşmemek için kendini kasıp Benoit’ya sıkı sıkı tutunmaktan titriyordu. Vücudu bitkin düşmesine rağmen ruhu hala dinamik ve olumluydu, böylece karanlıkta ve yağmur altında Roma yolunda yaptığımız yürüyüş ilk günümüzün en etkileyici anı oldu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder