26 Kasım 2014 Çarşamba

MELAS VADİSİ______Kahvehane Yolcuları Gün-7___Üzümdere-Akşahap

Akşahap köyü
İki sanatkar yanyana, Kemal Dayı ve Bambina

Kemal Dayı'nın ahşap eserleri
Kemal Dayı'nın taş eserlerinden biri


Kahve meclisi. Sol baştan: Öğretmen Vahit, Emekli Erdener, Dağcı, Kemal Dayı, Çaycı, Halil





Güneş ışıkları o sabah yalnız toprağı değil Gamze'nin içindeki savaşçı kadını da uyandırıyordu. Dizi olmasa da azmi tazelenmiş olan Gamze yola bizimle devam etmeye karar verdi. (Bu arada siz değerli okuyuculara kullandığım bu ağdalı dil için bir açıklama yapma zarureti hissediyorum. Bunun bütün sorumlusu Melas Vadisi kitabının yazarı Emrah Özkök'tür. Her ne kadar yazdığı kitap sayesinde bu yolculuğa vesile olsa da ve kitabından yol boyunca sık sık faydalansak da, kitapta rota bilgilerinin arasına yazdığı "Rehberin Gözüyle" başlıklı edebi makaleler her akşam sesli okuma seanslarımızda bizi kahkahalara boğup neşelendirdi ve nohut adam fırat'ın tabiriyle aşırı aşırısı ağdalı ve dramatik anlatımıyla ruhumuzda ve belleklerimizde onarılmayacak yaralar açtı, izler bıraktı. Ben de bundan sonra sade ve duru bir anlatıma dönebileceğimi pek sanmıyorum.)  Bambina'nın (bambina için bkz. Antakya gezisi) kararını küçük bir mutluluk dansıyla kutladıktan sonra bu sefer ekmek bulma görevini ikimiz üstlenip köyde küçük bir yürüyüşe çıktık. Bütün köyde içeriden tek ses gelen eve yaptığımız çağrılara cevap alamayınca ümitsiz bir şekilde geri dönerken evlerden birinin kapısında beliren tatlı mı tatlı teyzenin "Sizi bilemedim" sözü bizim için yeni bir umut doğurmuştu. Kimsiniz kimlerdensiniz anlamında bu yörede sık sık duyduğumuz "sizi bilemedim" tümcesine açıklayıcı cevabımızı verdikten sonra lafı ekmeğe getirip teyzenin stokları yokladık. İki ekmeği olduğunu söyleyince, belki sıkarsak biraz daha çıkartırız mantığıyla beş kişi olduğumuzu, daha fazla ekmeğe ihtiyacımız olduğunu söyleyince canım teyzem çaresizlik içinde bütün ekmeğinin bu olduğuna bizi ikna etti ve yanına biraz da domates katık edip bütün sevecenliğiyle bizi yolcu etti. 
Günü Üzümdere'den Akşahap'a yürüyüşle geçirdik. Yol boyunca doğanın zarafeti ruhumuzu okşasa da en genç üyemiz Benoit dışında herkesin ağrıyan dizi yolculuğu zorlaştırıyordu. Dizlerimize en az yüklenerek nasıl yürüyebileceğimizi keşfetmek için şekilden şekile giriyor, biraz akrobatik biraz balevari denemelerde bulunuyorduk. Sonunda çabalarımız meyve verdi ve Ali penguen yürüyüşü adını taktığı paytak bir yürüme stili keşfetti. Köye varan yokuş aşağı yolu grup halinde penguen yürüyüşüyle inerken bir yandan kahkahalar atıyor, bir yandan bu halimizi görecek köylülerin hakkımızda ne düşüneceklerini konuşuyorduk. Neyse ki köyde bizi karşılayan kişi bizi yürüyüşümüzle yargılamayacak kadar saf niyetli, köyün zihinsel engelli civanı Halil'di. Hayatımda gördüğüm en mutlu ve güleç insan olan Halil'in bize anlatacak hikâyesi boldu. Hikâye anlatımlarına eşlik eden görsel canlandırmalarıyla adeta tekrar tekrar yaşıyordu o anları. Keza hikâye dediğime bakmayın, köyde biz gelmeden bir gün önce bir adam öldürme olayı yaşanmış ve birebir şahit olduğu, katilin jandarma tarafından yakalanma anından Halil çok etkilenmişti. İkinci tanıştığımız kişi hayatını İstanbul'da ticaretle kazanıp kendini emekliye ayırınca günlerini yaşlı anacığıyla Antalya, Akşahap, İstanbul arası gezerek geçiren şehirli Erdener Bey'di. Mihmandarlık görevini üstlenen Erdener Bey önde lojistik müdiremiz Asena, Ali ve ben arkada önce köy bakkalını yağmaladık, sonra Erdener Bey'in evinden eksiklerimizi giderip geceyi geçireceğimiz köy kahvesine döndük. Bu süre zarfında anlatımlarına devam eden Halil artık ilgisini daha çok Gamze'de yoğunlaştırmıştı ve onu etkilemek için türlü gösterilerde bulunuyordu. Yolculuğa çıkmadan önce arkadaşının baktığı kahve falında Gamze'ye bu seyahatte karşılaşacağı bir kısmet görünmüştü. Önce Susuzşahap köyünün facebook sayfasında disko açılması talebini ileten köy sakini Özkaynak Muzaffer'in malum kişi olabileceğini düşünmemize rağmen olayların gidişatı Gamze'nin kader çizgisini Halil'le kesiştiriyor gibiydi...

Kahvehaneye yerleştikten sonra Asena bize enfes bir sebzeli bulgur hazırladı. Tur boyunca yediğimiz en lezzetli yemek olunca ve bol miktarda yapınca herkes ikinci tabakları aldı ve ilk defa tam doygunluk hissine eriştik. Bu sırada bize eşlik eden bakkalın oldukça konuşkan liseli oğlu Metin henüz birkaç gün önce annesinin dağdan topladığı mantardan zehirlenip ölümün eşiğinden dönmesine, köy hayatından okul hayatına anlatıp durdu. Bütün yol boyunca özlemini çektiğimiz ilgi ve alakayı sonunda Akşahap köylülerinde bulmuştuk. Tabii bazen bir dilekte bulunurken de dikkatli olmak lazım. Halil ve bakkalın oğlu Metin'le başlayan misafirlikler şehirli Erdener Bey'den kuzeni öğretmen emeklisi Vahit Bey'e, sanatkar Kemal Dayı'dan Avcı Duran'a, Muhtar Bey'den ismini ve mesleğini öğrenemediğimiz nice yiğitlere devam etti gece boyunca. Ben kendimi çaycılığa kaptırıp insanlardan marka toplamaya çalışınca biraz temiz havanın iyi geleceğini düşünüp Kemal Dayı'nın el sanatlarını sergilediği eve gittik. Yaşlılığını boş oturarak geçirmek istemeyen Kemal Dayı bütün gün kahvede okey oynamak yerine ahşap veya taştan birbirinden ilginç biblo ve heykeller yaparak geçiriyormuş zamanını. İçindeki sanatkâr ruh konuşmasından ve yaptıklarından belli olan Kemal Dayı bu ücra köyde hoş bir sürpriz olarak çıktı karşımıza. Köy heyeti ve bizden oluşan kafilemiz kahveye döndüğünde uykulu halimize acıyan köylüler müsaade istediler ve hoş sohbetli sıcak insanlarla geçen gecemizi noktalamış olduk. 

2 yorum:

  1. o konuşkan liseli metinden sizlere selam olsun

    YanıtlaSil
  2. o konuşkan liseli metinden sizlere selam olsun
    yine görüşmek ümdiyle

    YanıtlaSil