26 Kasım 2014 Çarşamba

MELAS VADİSİ______Kahvehane Yolcuları Gün-5___Susuzşahap-Cevizli-Emerya

Ayva, pastırma, otlu peynir, zeytin ve çorbadan oluşan kahvaltımız
Hamarat Benoit işbaşında
Susuzşahap köyünde puslu bir güne uyandık
Doğa kaybolmamamız için elinden geleni yaptı

Mantar uzmanımız Gamze en küçüğünden en irisine hiçbir mantarı kaçırmayıp katalogladı

Nehir vahşi, orman sıktı, ancak bunların hiçbiri bizi yıldıramazdı

Resmen üzerime nur yağıyor


Cevizli Emerya arası

Gece yürüyüşümüzü bir selfie'yle taçlandırmadan olmazdı
Sabah kalktığımızda bereket yine iş başındaydı. Evin rahatlığının verdiği rehavetle herkeste içten içe yola çıkmayıp bir gün de burada miskinlik yapma niyeti seziliyordu. Köyde yapılan ufak bir yürüyüş, kahvaltı derken saat 12’yi bulmuştu ve artık bir karar vermek gerekiyordu. Ya yağmurun durmasını fırsat bilip sonrasında da yağmayacağını umarak yola çıkacaktık, ya da sere serpe yayılmaya devam edecektik. Nasıl olduysa içimizdeki cengâverler kıpraştı ve bir hışımla hazırlanıp yola koyulduk. Önümüzdeki etap bütün rota boyunca bulunan en uzun etap olmasına rağmen gidebildiğimiz yere kadar gideriz deyip çıktık yola. Kısa bir yürüyüşün ardından civardaki köylerin en büyüğü olan ve marketi, restoranı, benzin istasyonuyla merkez durumunda bulunan Cevizli köyüne ulaştık. Sanki sözleşmişçesine ve bizi karşılamak istercesine (daha ziyade Pazartesi olup banka ve devlet dairelerinin açılması dolayısıyla) o güne kadar geçtiğimiz bütün köylerin muhtarları ve çaycıları köy meydanındaydılar. Her on metrede bir ayrı bir muhtarla tokalaşıp sohbet ettikçe oranın yerlileri de bizi meraklı bakışlarıyla süzüyor, bunlar da kimin nesi ifadeleri yüzlerinden okunuyordu. Günlerdir kuru ekmek peynir yemekten yorulmuştuk ve sulu yemeğin adı bile nabzımızı hızlandırıyordu. Ufak bir kamuoyu yoklamasından sonra hemen kendimizi tavsiye edilen bir restorana attık ve fasulyesinden nohuduna ne varsa kuruttuk. Ayrıca Benoit sütlacı özellikle beğendi (ve burada yazmam için ısrar etti). Ufak bir hesapla elimizi çabuk tutup yola koyulursak gün batıp gece inerken Emerya’ya ulaşabileceğimizi düşünerekten yola devam etmeye karar verdik. Her ne kadar kitapta iki kere geçeceksiniz dediği dereden on kere geçmemiz gerekse de Cevizli Emerya arası parkur gezinin o ana kadarki en güzel manzaralarını sunuyordu. Karanlığa kalma endişesiyle o manzaraların tadını tam çıkaramadan hızlı hızlı devam ettik yolumuza. Ancak gece bizden daha hızlı davranıp yerkürenin 30. Doğu boylamını kaplamaya başlamıştı bile. Benoit’nın dediği üzere gece yürüyüşü yapılmayan bir doğa yürüyüşü gerçek bir yürüyüş sayılmaz diyerekten kafa fenerlerimizi kuşanıp, beş bir koldan işaretleri bulmaya çalışarak yolumuza devam ettik. Başımızdaki fenerlerden bizi fark eden ve büyük ihtimal “aha yine kayboldu bizim şehirli salaklar” diye içinden geçiren bir çobanın seslenip bizi ana yola çıkarmasıyla kısa sürede ulaştık Emerya’ya. Köye ulaşır ulaşmaz çıtır çıtır yanan bir şömine, tencerelerde türlü yemekler ve bahçede çevrilmekte olan bir oğlağın hayaliyle aradık hemen Duran Bey’i vardığımızı haber vermek için. Ancak telefonda Duran Bey’in her kelimesi bir bıçak gibi saplandı kalbimize. Kendisinin maalesef işi çıkmış ve Manavgat’a gitmişti, ancak bizi karşılayıp bir yere yerleştirmesi için muhtar beyi arayacaktı. Yine de umudumuzu kaybetmemiştik, belki oğlaktan vazgeçmemiz gerekecekti ancak belli ki Duran Bey köyde forsu olan bir insandı ve onun misafirleri olarak güzel ağırlanacaktık. 15-20 dakikalık bir bekleyişten sonra muhtar bey bizi buldu ve lafı fazla uzatmadan köyde kalacak pek bir yer olmadığını, ancak eski okulun sınıfında kalabileceğimizi söyledi. Gözyaşlarımızı saklamaya çalışırken el mahkûm kabul ettik ve boynumuz bükük eski köy okuluna doğru yürümeye başladık. Köy okuluna vardığımızda karşılaştığımız dramı kelimelere dökmeye dilim varmıyor. Penceresi kapısı kırık, her türlü haşerat ve sürüngenin cirit attığı sobasız tuvaletsiz, eski Sultanahmet cezaevini andıran bir binaya getirdi bizi. İçki masasından kalkıp istemeye istemeye geldiği nefesindeki 140 promil alkolden belli muhtar efendi bir duble içer misiniz deme inceliğini bile göstermeden hemencecik tüydü oradan ve bizi yıkık hayallerimiz ve kırık kalplerimizle baş başa bıraktı. Umutlarımızın boşa çıkmasının verdiği hüzün ve bu içler acısı geceyi bir an önce unutma isteğiyle tulumlarımıza girip daldık rüyalar alemine.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder