7 Kasım 2014 Cuma

DİYARBAKIR / Newroz Piroz Be!


Sur içindeki evlerin kapıları rengarenk, çeşitli desenlerle süslü ve oldukça küçüklerdi.


Binalardan mezar taşlarına bölgeye hakim gri taşlar yalın ama hoş bir hava katıyor mekanlara.

Küçüklüğümde İstanbul'da da yaygın olan elle çevirmeli dönen salıncak

Bir halı atölyesine çevrilmiş eski bir Ermeni kilisesi.
Nevruz kutlamaları için rengarenk bayraklarla süslü sokaklar.

Nevruza özel kıyafetler satışta.

Türkiye'nin en güzel camilerinden biri Diyarbakır Ulu Camii. Avlusundaki müthiş bezemeleri inceleyen ilkokul çocukları.

Diyarbakır Ulu Caminin içi avlusunun ince işçiliğine kıyasla oldukça sade.


Beni Diyarbakır'da ağırlayan güzel insan Uğur Özdemir'le sabah kahvaltımız: et suyuna mercimek çorba, tandır ve pilav.

Nevruz alanı

Konuşmaların yapıldığı sahne ve üzerinde "Önderliğe özgürlük, Kürdistana özgürlük" yazısı. Bu seneki konuşmaların ana teması Öcalan!a özgürlük üzerineydi. 


Kutlamaların doruk noktası nevruz ateşinin yakılmasıydı.

Karpuz çekirdekleri tıpkı kabak veya ayçekirdekleri gibi çitleniyor yörede.

Küçük peşmerge



Gezinin en unutulmaz anlarından biri doğuda dengbej denilen ozanları dinlemekti. Genellikle ensturmansız söylenen kelamlar ezgiyle söylenen şiir niteliğinde.

Seyahat virüsü içten içe dürtmeye başladığında hala görmemiş olmamı ayıptan saydığım Diyarbakır'a kısa bir ziyarette bulunmaya karar verdim. Uçak biletimi alıp günleri belirledikten çok sonra ziyaretimin nevruza denk geleceğini keşfetmek beni büsbütün sevindirdi. Türkiye'deki Kürtler için bir yeni yıl bayramından çok siyasi ve etnik kimliği kutlama gününe dönüşen nevruzun gelişi Türkiye'nin başka hiçbir yerinde olmadığı kadar hissettiriyordu Diyarbakır'da kendini. Kalacağım sürenin kısalığını göz önünde bulundurduğumda yolculuğumun yerel kültürü tanımak açısından en verimli şekilde geçmesi için couchsurfing sitesi üzerinden temasa geçtiğim bir Diyarbakırlı'nın evinde kalmaya karar verdim. Mesajıma olumlu cevap veren Uğur Özdemir'in hızlı bir Kürt aktivisti çıkmasıyla da kendimi etkinliklerin ve Diyarbakır hayatının tam göbeğinde buldum. 
Kaleiçi tabir edilen eski şehir tarihi dokusuyla Diyarbakır'ın en güzel kısmı. Dar sokaklar renkli pazarlar, tarihi cami ve kiliselerle süslenmiş. Tabii başınızı hangi yöne çevirseniz karşınıza çıkan ciğercileri de unutmamak lazım. Ben de adettendir deyip güne genellikle ciğerle başladım. Genelde sebzeye pek önem verilmeyişini bu yörede sebze için kullanılan, aynı zamanda Türk Dil Kurumu'na göre "küçük, önemsiz şeyler" anlamına da gelen "zerzevat" sözcüğünden anlayabilirsiniz. Diyarbakır bir doğu şehri olarak beklediğimden moderndi. Özellikle genç kadınların sokaklarda geceleri de rahatça dolaştıklarını görmek beni sevindirdi. Bir diğer şaşırtan yan da Türkçe'nin beklentimin çok daha üstünde günlük yaşamda hakim olmasıydı. Şehir nevruz kutlamaları için gerek yurtiçi gerekse yurtdışından gelenlerle ayrıca hareketliydi. Evine misafir olduğum Uğur, ev arkadaşı Feridun ve ziyarete gelen diğer arkadaşlarıyla akşamları ev yapımı Süryani şarabı ve Diyarbakır burma kadayıfı eşliğinde yaptığımız sohbetler maalesef bölge ve Türkiye'nin geleceği açısından benim penceremden pek iç açıcı değildi. Türkiye'nin batısına sadece birkaç saatlik mesafede, gündemi, havası ve hayalleri bambaşka bir şehirdi Diyarbakır. Hem büyük bir hızla birbirimizden uzaklaştığımızı görmenin burukluğuyla, ancak aynı zamanda harika bir misafirperverliğin ve yeni dostlar edinmenin mutluluğuyla döndüm İstanbul'a...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder